Hüseyin Eroğlu: Fenerbahçe'ye elbette isterim!

Çağlar Söyüncü, Cengiz Ünder, Berke Özer, Sulh Alıcı diye adım atar genel anlamda Altınordu’yla ilgili haberlerin yada röportajların girişi. Peki ya onları en üst seviyelere hazırlayan isim Hüseyin Eroğlu’nu ne kadar tanıyoruz? Her yıl yeni baştan oluşturmak zorunda olduğu takımıyla; kadrolarında minimum 5’er yabancı olan takımlara karşı yarışırken üretmek… Üretirken Fair-Play’i ön planda tutmak ve futbolun doğrularını sahaya yansıtmak. Bir plana bağlı oynamak… Daha önemlisi de sistemin vitrinine çıkan yıldızlar kadar, olmayan oyuncuların da niçin olmadığını idrak etmek… Hüseyin Eroğlu tam 13 senedir aralıksız çalışan bir tecrübeye dönüştü. Şimdi adı ciddi ciddi Fenerbahçe’yle anılıyor. Bu sürece nasıl geldi ve Fenerbahçe hakkında neler düşünüyor? Hepsini konuştuk…

‘Fenerbahçe ile anılmak…’

“Uzun senelerden beri çalıştığımız bu ligde fazlaca başarı göstermiş olduğumuzu düşünüyorum. Adımın Fenerbahçe ile anılması… Fenerbahçe, Türkiye’nin en mühim kulüplerinden biri. Bu şekilde bir haberin gündemde yer alması beni mutlu etti. Resmi boyut kazanmadı fakat Fenerbahçe ile anılmak beni mutlu etti. Bu şekilde kulüplerde normal olarak çalışmak isterim. Devamlı hedeflerim doğrultusunda A Ulusal Ekip’a yapmaya çalışıyorum kendimi. Biz işimizi en iyi şekilde halletmeye çalışalım. En büyük hayalim Altınordu ile Süper Lig’e çıktığımızda çalışmak. Süper Lig’de teknik direktörlük yapmak fazlaca mühim. Avrupa’da birçok genç teknik adamı görüyorsunuz. Bir sistemi oturttuktan sonrasında geliyorlar, bizle eşleştiklerinde zorluklar yaratıyorlar. Şu sebeple onların bir sistemi var, oyun planı var, formasyonu var. Biz bunu düşük maliyetli kadrolarla yapıyoruz. Süper Lig’de bu işin daha kolay olacağını söyleyebilirim.”

‘Karar başkanımızın’

“Altınordu bir sistem kulübüdür. Bu sistemden kaliteli oyuncular kadar kaliteli hocalar da yetişecek devamlı. Doğal ki bu doğru çalışmaların yetiştirdiği hocalara da teklif gelecek ve bunun kararını da başkanımız verecek.”

U-15’te başlamış olan öykü

“2007’de göreve başladım. O dönemde gerçek anlamda vatanımızda bir akademi kuruldu. Başlangıçta U-15 ekibi ile çalıştım. Hem kendimi hem de oyuncularımı geliştirdim. İlk senemde yıldızlar liginde Türkiye 3.’sü olduk. Sonrasında Avrupa Şampiyonluğu ve Nike Premier Cup’ı kazandık. ‘Günü kurtarmayı değil, devamlı olarak futbolcuları yetiştirmeye çalıştım. U-15 Ulusal Ekip’ı açıklandığında 7-8 oyuncu Buca’dan çağrılırdı. 3. olduğumuz senenin peşinden ligin bitimine 8 hafta kala Sait Karafırtınalar’ın yardımcısı olarak A Ekip’a çıkarıldım. Dolu dolu geçen 3.5-4 yıl, bugünlerin de habercisiydi. Ben o zamandan beri iyi oyunun uzun solukta kazanç getireceğinin farkındaydım. O süreçte Emre Güral, Alpaslan Erdem, Kamil Ahmet Çörekçi ve Salih Uçan şeklinde adları yukarıya taşıdık.”

“Altınordu’yu sıfırdan yarattık”

“Başkanımızın verdiği şansla Altınordu’da teknik direktörlüğe başlamıştım. Artık takımımın başlangıcında tek sorumluydum. 3 futbolcu var, tesis yok, ekip küme düşmüş. İnanın sıfırdan yaratılan bir ekip. 3. Lig’deydik ve asla bilmediğimiz bir lig. Ortalama 17-18 oyuncu aktarma ettik. Altınordu’ya gelmeye çekiniyorlardı. Şu sebeple daha ilkin yaratılan görüntü iyi değildi. Biz ekibi kurduk. İlk deneyimimizdi. Altyapıdaki deneyimlerimizin yararını gördük ve şampiyon olduk. 3 hafta ilkin şampiyonluğumuzu duyuru ettik. 2. Lig daha zor görünüyordu. Ankaragücü, Alanya, Nazilli, Bandırma, Diyarbakır şeklinde takımlar vardı. Onların içinde gene hedefe ulaşmayı başardık.”

“Felsefenin doğuşu”

“Altyapıdayken felsefem oyunu geliştirmekti. Oyunu geliştirdiğin vakit sana maç kaybettirebilir fakat sonrasında kazanma alışkanlığını getirir. İnsanlar, ‘Altınordu’da çalışıyor doğal istikrarlı. Başkanı sahipleniyor’ şeklinde yorum yapabilir. Fakat bu süreci atlatmadan bu günlere gelemezsin. 1. Lig ’e çıkınca yavaş yavaş işliyordu süreç. İlk senemizde, ilk yarıda 18 puanla bitirdik. İkinci yarı düşeceğimiz düşünülüyordu fakat son 10 maçta alınan 9 yengi ile müthiş bir ivme yakalamıştık. 1 puan ile Play- Off’u kaybettik.”

“Süper Lig’e çıkacaktık”

“O yıl Play-Off’a kalsak Süper Lig’e çıkacaktık. 5 senenin 4’ü, üçlü averaj yada bir puan ile dışarıdakaldığımız yıllardı. Yetiştiricilik kimliğimizin ön plana çıkması, birçok oyuncuyu Türk futboluna kazandırmamız, madalyonun gerçek yüzüydü. Gayemiz, futbolcuyu değerinin üzerine çıkararak Türk futboluna kazandırmak. Niçin Hüseyin Eroğlu’nda bunlar gerçekleşiyor? Demek ki doğru işler yapıyoruz. A Ekip’a oyuncular erişince belli bir süre hazırlık süreci geçirmeleri gerekiyor. Yaşı büyük olan oyuncular yardımıyla tarafındaki gençleri kıymetli kılabiliyorsun. Genç futbolcu, sistemin bir parçası olarak görevini yerine getirebiliyorsa, taktik disiplinine de uyuyorsa benim için kafi. Yaşın önemi yok. 15 yaşındaki Burak’ı da 16 yaşındaki Ravil’i de tereddütsüz oynattık.”

“Cengiz’i düşünmeden oynattım”

Cengiz Ünder’in dönemine geleceğim. 16.5 yaşlarındayken antrenman performansını aslına bakarsan biliyorduk. Asla kimse tahmin edemiyordu. Fakat ben o oyuncunun, antrenmanındaki performansını gördükten sonrasında sahaya da yansıtabileceğine de inanıyordum. Cengiz’i asla düşünmeden sahaya koydum ve ekip içinde de kendini kabul ettirdi. Takımın en ufağı fakat en tecrübelisi oldu kim bilir. Genç oyuncuları oynatmak, onlara güvendiğini hissettirmek mühim değil. Doğru zamanda oynatmak fazlaca daha mühim. Bu yıl Hatay maçının ikinci yarısında yenik durumdaydık ve Burak İnce’yi oyuna aldık. Onun potansiyelini biliyoruz. Yaşı 15 olabilir fakat futbol yaşı daha ileride.”

“Mühim olan sistem”

“1.Lig’de yaşadıklarımızı Süper oynattık.” Lig’de de yaşayabileceğimizi düşünüyorum. Çağdaş futbolun, tüm gerektirdiklerini halletmeye çalışan, bu tarz şeyleri sahada uygulamaya çalışan bir teknik ekibe sahibim. Söylem de değil uygulama da olduğumuz için başarılıyız. Yoksa futbol anlamında hepimiz yorumlar,her insanın kuramsal bilgisi vardır. Fakat mühim olan bunu futbolcuya anlatmak, benimsetmek ve sahada uygulamasını sağlamak. Kolay bir iş değil fakat bizde zoru sevdiğimiz için, zorları başarmak bizim işimiz. Süper Lig’de de bu tarz şeyleri yaparsak,devrim olur.”

Film tavsiyesi: Bobby Robson: More Than a Manager, The English Game

Kitap tavsiyesi: Beyaz zambaklar ülkesinde

Ömer Necati Albayrak

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz