Harry Kewell: Galatasaray'da daha uzun süre kalmak isterdim

Galatasaray’ın eski oyuncularından Harry Kewell, beIN Sports’ta yer edinen ‘Süper Hikayem’ adlı programa konuk oldu. Üç sürem süresince Galatasaray forması giyen Avustralyalı yıldız, Türkiye’ye gelişinden, Sarı-Kırmızılı kulüpteki hatıralarına kadar birçok mevzuda açıklamalarda bulunmuş oldu.

Kewell, beraber oynadığı futbolculardan en iyi 11’ini de oluşturdu.

İşte Kewell’ın açıklamaları şu şekilde:

Galatasaray’a ulaşmadan önce 2005’te İstanbul finaline çıktın. O günleri anlatır mısın? 

2005’e döndüğümüz süre hikayenin aslına bakarsak iki değişik boyutu var. Birincisi bireysel açıdan, ikincisi de ekip açısından. Bir Avustralyalı olarak Şampiyonlar Ligi şeklinde bir mecrada oynamak herhalde ulaşabileceğim en üst seviyelerden biriydi. Liverpool’u düşünüyorum da o kulübün bir parçası olmak ve o hususi oyunun bir parçası olmak… O maçta sakatlandım, 90 dakikanın tamamında oynayamadım. O maçı tamamlayamamak benim için hayal kırıklığıydı fakat bu bir ekip oyunu ve takımın kıymeti ön plana çıktı. Liverpool’un başardıkları açısından muhteşem bir geceydi. 3-0 geri düşüp ikinci yarı da büyük bir geri dönüşe imza atıp maçı penaltılara götürmek… O Liverpool takımının bir parçası olmaktan dolayı mutluydum.

Galatasaray geçirme sürecinde neler yaşadın?

İngiltere’de zor dönemlerden geçiyordum. Ülke dışındaki opsiyonlara bakıyorduk. Sonrasında Galatasaray seçeneği ortaya çıktı. Galatasaray’ın hangi yöne, hangi açıyla gittiğini inceledik ve onlarla temaslarımızda bir tek yönetim kurulundan değil, oyunculardan ve taraftarlardan da son aşama pozitif yönde izlenimler aldım. Hem kendim hem de akrabalarım için oraya gitmek iyi bir seçenekti. Bunu biliyordum. Oynadığım üç senelik süreçte oldukça keyif aldım. 

Türkiye’ye ulaşmadan önce neler düşünüyordun?

Açıkçası bir beklentim yoktu. Buraya işimi yapmak için geliyordum. Ustalaşmış bir futbolcuydum. Söylediğim şeklinde, zor bir dönemden geçiyordum ve yolumu bulmaya çalışıyordum. Burada sıcak bir halde karşılandım ve futbolum da daha iyiye doğru gitti. Burada oynadığım futboldan aldığım tadı yüzümdeki gülümsemeden anlayabilirsiniz.

Galatasaray’a golle merhaba demek nasıl bir duyguydu?

İnanılmaz stadyumlarda, muhteşem taraftarlar karşısında oynadım. Şunu fark ettim; etrafıma baktım ve coşkulu bir atmosfer gördüm. Olağanüstüydü fakat yeniden söylüyorum, ben işimi hayata geçirmeye gelmiştim. Çalışmaya ve gol atmaya gelmiştim. İlk geldiğimde coşku içerisindeydim. Hasan Şaş ile oynamaktan büyük keyif aldım bu sebeple bana daima güzel ortalar yapmış oldu. Bana da arka direğe gidip topları kaleye göndermek kalıyordu. İlk golümü hatırlıyorum. Sağ kanattan bir orta kesti ve ben işini iyi meydana getiren herhangi sol açık oyuncusu şeklinde arka direğe koşumu yaptım ve kolay bir vole ile golü kaydettim. 

Galatasaray’a karşı rakipler nasıl savaşım ediyordu?

İnanılmaz bir tutku gördüm. İnanılmaz bir savaşım gördüm. Bilhassa de takımlar Galatasaray’a karşı oynamaya vardığında… Yedi gün önceki maçlarını izlediğimizde, iyi oynayabilirlerdi fakat bizim karşımıza çıktıklarında hepsi 10 katı performans sergilerlerdi. Bir sonraki hafta da ise gene iyi oynarlardı. Galatasaray oyuncusu olarak sahaya çıktığımda her insana karşı oynadığımızı hissederdim! Sıkıntılı bir dönemdi ve ilk senemde oldukça şey öğrendim. Ligi beşinci bitirmek hayal kırıklığıydı fakat bundan önceki sürem şampiyon olmuşlardı. O yüzden beklentileri karşılamak da zordu fakat ben gene de oldukça keyif aldım. Daha çok edinim kazanmak ve daha çok süre almak istiyordum.

Hamburg maçında stoper oynarken neler hissettin?

O Hamburg maçı ilginçti bu sebeple stoperlerimizden bir tanesi ya sakatlandı ya da cezalıydı. Ben de orta saha oyuncularımızdan birisine “Sen stopere kay, ben de orta sahaya geçeyim” dedim. O da bana şöyleki bir baktı ve “Hayır, ben stoper oynamam!” dedi fakat ona bu boşluğu doldurmak zorunda olduğumuzu söyledim. Tam hatırlamıyorum fakat son 15 dakikada stoper oynamak zorunda kaldım. Sonraki haftada bu kez orta saha oyucumuz ya sakattı ya da cezalıydı. Hatırlıyorum da teknik direktörümüz gelip benden takıma bu şekilde bir iyilikte bulunup bulunmayacağımı sormuştu. Stoperde oynayabilir miydim? Ben de olur dedim. Oldukca gergindim. Sıkıntılı bir maçtı. Hakan Balta ile yan yana oynadık. Oysa çoğu zaman sol bek bölgesinde oynardı. Doğrusu ikimiz de defansın ortasında vazife almıştık. Hata yaptıklarında devamlı olarak kendi stoperlerimize bağırırdım fakat onların pozisyonunda oynadığınızda ve santraforların size doğru geldiklerini gördüğünüzde bu hakkaten ürkütücü bir durum. Bundan dolayı bir hata yapamazsınız. Nitekim hatalar gol yemenizle sonuçlanır. Denediğim için mutluyum fakat gene de defans değil, atak oyuncusu olmayı yeğlerim. Sanırım o zamanki teknik direktörümüz “Bülent Korkmaz”, oyunu bildiğimi ve lüzumlu olan, gereksinim duyulan pozisyonu bildiğimi anlamıştı. Bunu göz önünde bulundurdu ve bu görevi üstelenebileceğimi düşündü. 70 dakika süresince her şey yolunda gitti. Sanırım 2-0 öne geçtik fakat ondan sonra dağıldık. Avrupa’da bu şekilde bir lüksünüz yok. Tüm maç süresince üzerinize düşeni yapmalısınız. 

Hamburglu futbolcular onu stoperde gördüklerinde şaşırdı mı?

Bir ihtimal bunu gördüklerinde şaşırmışlardır fakat hangi pozisyonda oynarsanız oynayın, görevinizi algı ediyorsunuz. Benim görevim de rakip golcülerin skor yapmasını önlemekti. Topu kazanıp atak oyuncularına pas vermem bekleniyordu ve bunu 70 dakika süresince başarabildik. 

Galatasaray’daki 2. sezonu nasıl geçti?

Frank Rijkaard’ın geldiğini duyduğumda mutluluktan uçuyordum! Muhteşem bir teknik direktördü. Oyuna perspektif değişik bir seviyedeydi. Futbolun nasıl oynanması gerektiğine dair benim bile gözlerimi açtı diyebilirim. Antrenmanlarda taktiksel olarak aktardıkları bizim için hakkaten oldukça keyifliydi. Ben onun için bu şekilde düşünürken ilginçtir ki o beni kimi süre 11’de sahaya çıkarır, kimi süre da kulübeden oyuna sokardı. Fakat sanırım beni nasıl doğru bir halde kullanacağını biliyordu. Nedense sonradan girdiğim maçlarda devamlı gol atıyordum. Kanıtlamak istediğim bir şeyler vardı. Şanssızlığım ise, bir tek o sezonda değil, pek oldukça sezonda performansımın sakatlıklar sebebiyle sekteye uğramış olmasıydı. Fakat bu da oyunun bir parçası ve bunu kabul etmeli ve yolunuza devam etmelisiniz. Mühim olan kendinizi fit tutmak ve ekibe döndüğünüzde tam performans sergileyebilmek. 

Hagi için neler düşünüyor?

Gene kişisel olarak zor bir dönemden geçiyordum. Gene bir sakatlıkla savaşım ediyordum fakat kati olan bir şey var ki Hagi gerçek bir efsaneleşmiş. Yalnız bir oyuncu olarak değil, hem de bir Galatasaraylı olarak. Onun üretebildiklerini ve kulübe kattıklarını görmek daima ilginçti. Daha uzun süre fit kalabilmek ve onun için Galatasaray’a daha fazlasını verebilmeyi oldukça arzu ederdim. Üzerimde devamlı bir uğursuzluk vardı fakat Galatasaray’da forma giymekten, çalıştığım teknik direktörlerden ve o takımın bir parçası olmaktan her anlamda büyük keyif aldım. 

Türkiye’deki derbi atmosferi hakkına ne düşünüyor?

Fantastik! Buraya gelen dostlarıma kimi zaman “Sırf maçı izlemeyin, taraftarlara da bir göz atın” derdim. Ekibi destekleme şekilleri, kulüplerine verdikleri kıymet, tezahürat etme biçimleri tarifsizdi. Elbet her maç önemlidir fakat bir derbinin önemini hepimiz bilir. Fakat bir derbide asla rehavete kapılmamalısınız. Zihninizin açık olduğundan, en önemlisi de teknik direktörünüzün size verdiği görevi layığı ile yerine getirebileceğinizden güvenilir olmalısınız. Kimi zaman duygularınız ön plana geçer, doğru düşünemez, hatalar yapabilir ve bu durum gol yemekle sonuçlanabilir. Türkiye’deki derbilerle ilgili olarak bence en mühim detay, konsantrasyonunuzun ne kadar yüksek olduğudur. Bununla birlikte teknik direktörlerinizin isteklerini yerine getirmenizdir. 

Türkiye’de unutamadığı derbi maçı hangisi?

Beşiktaş ’a attığım gol oldukça güzeldi. Büyük keyif aldım. Bundan dolayı golün hazırlanışı inanılmazdı. Altı pastan ileriye doğru çıktık ve Beşiktaş defansının arkasına sızdık. Fakat derbilerdeki hususi bir golümü ya da bir anımı seçme mevzusuna erişince; ben her şeyden ilkin ustalaşmış bir futbolcuydum. Sevdiğim sporu yapıyordum. Oynadığım her maçtan keyif aldım ve her maçı son maçımmış şeklinde oynadım. Hepsi de benim için özeldi. Yalnız hususi bir maç oynamaktasınız diye öteki maçlar, o maçtan önemsiz değildir. Buna inanmıyorum. Her maçta sahaya çıkmalı ve oymamanız gerektiği şeklinde oynamalısınız. Sizi 1 şahıs de izlese 50 bin şahıs de izlese ya da asla kimse izlemese de tamamen oynamanız gerektiği şeklinde oynamalısınız. Ben daima bu şekilde oynadım. Devamlı bir derbi maçına yaklaştıkça gerilimin arttığını hissedersiniz. Kimi zaman iki hafta öncesinde bile röportajlar duyarsınız. Hem basın hem de insanoğlu yaklaşan derbiden, sonucun ne olabileceğinden bahseder. Her insanın izleyeceği bir maç. Futbolcularda bile bu gerginliği gözlemleyebilirsiniz. Kimi zaman futbolcular, insanların ne düşüneceğine gereğinden fazla odaklanır. Yine yeniden düşünmeye herek yok, derbi derbidir! Önemlidir fakat odaklanmak için zihninizi boşaltmanız gerekir. Bunun için ne icap ettiğini bilmelisiniz. Bundan dolayı acil ve heyecanlı bir halde derbiye giderseniz saçma bir şey yapabilirsiniz. Gittiğiniz her derbide fark etmişsinizdir ki ilk 10 dakika çılgınca geçer. Uçarak kayan futbolcular, tekmeler, çirkin şeyler olur bu sebeple kimisi oyundan atılır, kimisi büyük hatalar yapar… Bu yüzden bu şekilde maçlara sakin kafayla gitmenin mühim bulunduğunu düşünüyorum. Sıhhatli düşünebilmen gerekir. Bir derbiye giderken sinirleriniz sağlam olmalı. O maçın günü gelir, oynaması oldukça heyecanlıdır fakat aklıselim olmanız gerekir. Bundan dolayı aklınız yerindeyse kazanma şansınız artar.

Tribünlerde sana meydana getirilen ‘Daddy Cool’ tezahüratı, nasıl bir duygu?

İnanılmazdı… Bu tezahürat Liverpool’da başladı. Bu şarkının Harry Kewell versiyonunu söylüyorlardı. Ondan sonra Galatasaray taraftarları da bu tezahüratı yorumladı. Bazı futbolcular da imredi! Bundan dolayı tezahürat yapılırken aynı anda Daddy Cool şarkısı statta çalınıyordu. Sahaya çıkmak ve bu şarkıyı duymak muhteşem! Hakikaten bu duruma bayılıyorum. Birazcık taraflı olabilirim fakat futbol dünyasının en güzel şarkılarından biri.

Türkiye kariyerine vedanda neler hissettin?

Daha uzun süre kalmak arzu ederdim fakat olmadı. Benim için yola çıkma zamanı gelmişti. Aslına bakarsanız kariyerimin sonlarına geliyordum. Ben de kendi ülkeme bir şeyler vermek niyetindeydim. O yüzden Avustralya’ya dönerek birkaç yıl orada oynamak istedim. 

İstanbul’da geçirdiğin günler sana ne ifade ediyor?

Şefkatli, güzel… İstanbul’a gelmek güzeldi bu sebeple ailece İstanbul’u seviyoruz. Dostlarım, tanıdıklarım… Konuştuğum hepimiz İstanbul’a gelmek istiyor. Tüm kariyerimi İngiltere’de geçirip ondan sonra değişik bir kültürde futbol oynayabilmek ve bundan keyif almak müthiş bir deneyimdi. Olağanüstüydü! Müthiş anılarım var. Türkiye’ye gelmek, burada futbol oynamak, tatillerimi geçirmek… Bunu hakkaten sevdim. Bir sürü güzel anım var. Ben de buraya geldiğimde oldukça güzel zaman geçiriyorum. Futbol hayatımda oldukça büyük bir yer tutsa da İstanbul’da muhteşem bir tarih var. Müthiş yemekler var, insanoğlu şahane. Otomobil sürüşleri birazcık çılgınca fakat şikâyet etmiyorum. Burada hep sıcak karşılandım. Galatasaray’a geldiğimden beri akrabalarım hep yanımdaydı ve insanoğlu buna saygı duydu. Sokağa çıktığımda düzgüsel bir halde yürüyüp ve insanlarla selamlaşırdım. Kendimi şehrin bir parçası şeklinde hisseder ve bundan keyif alırdım. Trafiğin tıkanmasını sevmiyorum fakat bir halde ilerleyebilmeniz hakkaten şaşırtıcı. Trafikteki insanoğlu oldukça kibar. Fakat ben yürümeyi daha oldukça seviyorum. Her yer buram buram tarih kokuyor. Nereye gidersen git, sıcak bir karşılama ile karşılaşıyorsun. İnsanlar sana hep iyi davranıyor. Alışveriş yapmak oldukça keyifli fakat her şeyden ilkin gezmeyi oldukça seviyorum. Çok önemli bir boğaz manzarası var. Artık tertipli olarak her fırsatta buraya geliyoruz. Ailece misafirperverlikten oldukça büyük keyif alıyoruz.  

Unutamadığın maç var mı?

İnsanlar bana bu suali sorduklarında aynı cevabı veriyorum. Bu sporu yaparak büyüdüm ve daima keyif aldım. Sahaya her adım attığımda kendimi evimin rahatlığında hissettim. Bu sayede kendimi ifade edebildim. Sahaya çıkıp futbolumdan zevk alabiliyordum. Yüzümde bir gülümseme ile oynuyordum bu sebeple bu yapmak için doğduğum şeydi. Doğrusu insanoğlu yüzüne tebessüm getiren maç hangisiydi diye sorduklarına “Her maçım” yanıtını veriyorum. İç saha yada deplasman olsun, futbol oynadığım sürece hep keyif aldım.

Kaybettiğin maçlar sonrası neler hissediyorsun?

Kimi zaman kaybettiğiniz bir maçtan sonrasında mutsuz olabilirsin. Bir yarı final yada final maçından sonrasında hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Ya da bir derbi müsabakasını kaybedebilirsiniz fakat futbolla ilgili güzel olan şey daima bir oyundan ibaret olması. Bir sonraki maçta bu durumu telafi etme şansınız vardır. Eğer kaybettiğiniz bir maça takılıp kalırsanız bu sizi iyice aşağıya çekebilir ve sonraki maçlara kafanız rahat çıkamazsınız. Yenilgi ne kadar canınızı yaksa da bir sonraki maçta telafi etme şansınız vardır. Daha yoğun çalışmalı ve hatanızı telafi etmelisiniz. 

Hakemler hakkında ne düşünüyor?

Bence hakemlerin zor bir işi var. Daha seri olmaları gerekiyor, daha süratli olmaları gerekiyor. Hem de maçın başından sonuna kadar. Artık atletlerle bile yarışabilecek hakemler var. Bir an defans oyuncuları ile müdafa yapıyorlar, bir an sonrasında ise karşı yarı sahada olmaları gerekiyor. Hakemler için devamlı olarak doğru sonucu verebilmek oldukça zor. Elbet her insanın onlara söyleyecek bir şeyleri var, bu sebeple son sonucu onlar veriyor. Şimdi VAR’ı da değerlendirmemiz gerekiyor. Organik haliyle izlediğinizde bazı kararların hatalı olduğu aklınıza bile gelmeyebilir. Onlara karşı hoşgörülü olmalıyız bu sebeple zor bir işleri var ve pek oldukça şey onların doğru karar vermelerine bağlı. VAR bilhassa de ofsayt kuralı için yararlı. Kullanımı bu tür kararlar ile sınırlandığı sürece mantık çerçevesinde oluyor. Bundan dolayı çıplak gözle gerçeği görmek oldukça zor. Bu yüzden de yarımda gereksinim var.

Galatasaray’da oynarken, ‘keşke şöyleki yapsaydım’ söylediğin bir an oldu mu?

Yalnız sakatlıklar. Her gün antrenmanda olsun, maçlarda olsun yüksek performans vermeniz gerektiğinde, devamlı olarak vücudunuzun sınırlarını zorladığınızda… Evet, vücudumun bu tarz şeyleri daha iyi bir halde kaldırabilmesini arzu ederdim. Kendime hep iyi baktım fakat birazcık şanssızdım. Fakat bir sürü sakatlık geçiren tek oyuncu da ben değilim. Bu tüm futbolcuların başına gelebilir. 

Galatasaray’da forma giydiğinde en yakın arkadaşın kimdi?

Milan Baros aklıma geldi fakat ben beraberce iyi geçinirdim. Beraberce konuşmak için çaba sarf ederim. Her seferinde değişik insanların karşısına oturmaya dikkat ederim. Değişik insanlarla yemeğe çıkarım. Hiçbir gruba bilhassa takılıp kalmadım bu sebeple bundan hoşlanmam. Her dışarı çıktığımda değişik insanlarla kontakt oluşturmak hoşuma gider.

Galatasaray’da unutamadığın gol hangisiydi?

Her gol güzeldir fakat benim için Bordeaux’ya attığım gol en güzeliydi. O maça ilk 11’de başlamadığım için mutlu değildim fakat iyi hazırlanmıştım ve maça sonradan da olsa dahil olmayı bekliyordum. Yaşadığımız bir kaza benim sonradan oyuna girmemi sağlamış oldu. Sağ kanattan ilerlerken Lincoln ve Arda ile paslaşmalarımız oldu. Hatırlıyorum da Arda kafasını kaldırdığında orta yapmayı düşünüyordu fakat görmüş oldu ki topu geriye çıkarmak daha iyi bir tercihti. Benim de şutlarım hep iyi olmuştur. İyi bir şut çıkardım ve kaleciyi hazırlıksız yakaladım. Hatırlayabildiğim kadar tatlı ve şirin bir şuttu. Öyleki sert vurmaya çalışmadım. Organik bir vuruştu, oldukça şiddetli değildi fakat top oldukça iyi bir yere gitti. Ve bu gol tekrardan silkelenip maçı galibiyetle sonuçlandırmamızı sağlamış oldu.

Beraber oynadığın en yetenekli futbolcu kimdi?

Kariyerim süresince bazı fenomen oyuncularla oynadım. Leeds’de oynarken muhteşem yetenekli oyuncular vardı. Lee Bowyer ile David Batty benim en beğendiğim oyunculardan biriydi. Liverpool’da Xavi Alonso vardı, Sami Hyypia vardı, Pepe Reina vardı. Galatasaray’a erişince Arda vardı, Lincoln vardı. Shabani Nonda da oldukça iyi bir oyuncuydu. Avustralya ulusal takımından Lucas Neill ve Mark Viduka… Fakat gelişimini gördüğüm en iyi oyunculardan biri, bir tek kulübü değil, ulusal ekibi için de muhteşem işler başaran Steven Gerrard’dı. Muhteşem bir oyuncu fakat hem de olağan dışı bir kaptandı. Fakat en önemlisi, oldukça iyi bir insandı. Onunla oynayabilmek benim için zevkti. 

2019’da taraftarlarla tekrardan buluştun. O anlarda neler hissettin?

Sevecenlerdi… İşini gereği takdir edilmek daima güzel bir duygudur. Fakat hep söylediğim şeklinde, Galatasaray’ın bir parçası olduğumdan beri orada hususi bir şeyler bulunduğunu hissediyorum. Ne süre İstanbul’a gelip bir maç seyretme fırsatım olsa büyük keyif alıyorum. Taraftarlar ile birbirimize duyduğumuz saygı karşılıklı ve bundan keyif alıyoruz. 

Antrenörlük yaşantın hakkında neler düşünüyorsun?

Aslına bakarsak kendimi talihli hissediyorum bu sebeple kariyerimin sonuna geldiğimde lisansımı alma ve bir teknik direktör olma şansına ulaştım. Hemen hemen teknik direktörlük yapmış olup yapmama mevzusunda kararsızdım fakat lisansımı aldım ve bu işi oldukça sevdim. Antrenörlüğü oldukça keyifli buluyorum, oyuncuların gelişimini kovuşturmak ve katkıda bulunmayı seviyorum. Şimdiden dört kulüpte çalıştım ve oldukça keyif aldım. Tutku duyduğum bir iş ve bir an ilkin tekrardan adım atmak isterim. Spor alanında, onlarla konuşarak, onlara öğreterek genç oyunculara katkıda bulunmak ve kafi seviyeye ulaşmalarını görmek, fikirlerini uygulamaya koymak, bunun getirmiş olduğu mükafatlar hakkaten son aşama keyifli.

Genç futbolculara bu yolda neler söylemek istersin?

Aslına bakarsak kariyerinin sonunda değil, kendisini yeni bir kariyerin başlangıcında gören birisi olarak talihli olduğumu söyleyebilirim. Bunun bir parçası olmaktan dolayı heyecanlıyım. Genç futbolculara tavsiyede bulunmaya erişince, ilk olarak futboldan zevk almalılar. Eğer yanlış sebepler için bu işe girerlerse çektikleri zorlukların karşılığını alamayacaklarından korkarım. İlk bilmeleri ihtiyaç duyulan şey; futbol oynamaktan zevk almaları gerektiğidir ki bu asla kolay değil. Burada oturup kolay bulunduğunu, birazcık kabiliyetleri var ise başarabileceklerine söyleyecek halim yok. Kalkıp da onlara yalan söyleyecek değilim. Bu iş oldukça büyük çaba, fedakarlık ve süre istiyor. Sizin için olmasıyla birlikte aileniz için de zor bu sebeple bir çok süre uzaktasınız. Bunlar işin doğasında var fakat biliyorsunuz ki, dünyadaki en popüler spor bu ve insanoğlu bunu seviyor. Siz de insanların sevip izlemeye geldiği sporu icra ediyorsunuz. Bu mükemmel bir şey! Her hafta canlı bir performans izlemeye geliyorlar ve siz de bu performansı sergileyen kişisiniz. Bu mükemmel bir şey! Eğer futbolcu değilseniz bunu anlayamazsınız. Gol atmak, taraftarın önünde oynamak… İnanılmaz! Hayatınızın tüm bir kısmını buna adıyorsunuz. Doğrusu şansınızı değerlendirin, sıkı çalışın. Bu sayede başarıya ulaşmış bir futbolu olma şansını elde edebilirsiniz. 

Türkiye’deki futbol hakkında neler düşünüyorsun?

Tutku… Türk futbolunda fazlasıyla tutku görüyorsunuz. Sporunuz için duyduğunuz tutku inanılmaz. Buraya geldiğimde şunu gördüm ki, taraftarından futbolcusuna, yöneticisinden başkanına hepimiz kulübü için canını bile verebilir! Bu da muhteşem bir şey. Negatif olarak bir şey görmüyorum. Hepimiz hatalar yapar fakat devam etmeli ve andan keyif almalıyız. Doğru olanı yapmayı denemeliyiz.

Süper Lig Kewell için ne ifade ediyor?

Bu tarz şeyleri söylemekten gurur duyuyorum. Yeni bir lig deneyimi yaşadım. Yeni bir kültürü keşfettim ve bunu hakkaten sevdim. Daha uzun seneler kalıp daha çok maça çıkmak arzu ederdim. İnsanların bana gösterdiği saygı olağanüstüydü. O yüzden birazcık daha kalabilmeyi arzu ederdim.^

Harry Kewell’ın Süper 11’i

Yeterince şanslıyım ki bu sual bana daha ilkin de sorulmuştu. Derinlemesine düşünüp birlikte oynadığım futbolculardan bir 11 yapma fırsatım oldu. Doğru hatırlıyorsam kalecim Pepe Reina’ydı. 

Sağ bekte Steve Finnan, 

Stoperde Jonathan Woodgate ve Daniel Agger, 

Sol bekte Ian Harte,

Defansif orta saha olarak David Batty,

Orta sahada Lee Bowyer ile Steven Gerrard…

Sol kanatta Arda Turan, sağ kanatta Abdul Alınyazısı Keita,

Forvette ise Mark Viduka

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz